Evlilikte eşler arası saygı ve empatiye farklı bir bakış- Sonsuz Mutluluk

    Eşim bir önceki akşam alışveriş sitelerinden birinde yapmış olduğu satış işlemi nedeni ile ertesi gün verilmek üzere bana kargosunu verdi. Kargo için gerekli bilgileri de o esnada istemiştim ama bir şekilde unuttu ve uyuduk. Sabahları 06.05'te evden çıktığımdan ve genel olarak eşimi uyandırmak adetim olmadığından kargo bilgilerini kızımızın uyandığı saatte yani 8'de alırım şeklinde düşünüp çıktım. Kargoyu şirket dışına çıkan arkadaşlarıma veriyorum, sağolsun onlar da beni kırmaz kargolarımı eşimin istediği kargo firmasına verirler. O gün de sabah erken kargoyu verdim ve arkadaşım da erken saatte kargo firmasında oldu. Hemen kargo numarasını almak için eşimi aradığımda telefonuna ulaşamadım alternatif ulaşım yolum da olmadığından arkadaşım daha sonraki sefer teslim etmesini rica ettim. Eşime ulaşamadığım için sinirle mesajları açıp yazmaya başladım; "ya hem kargonu vermemi istiyorsun hem bilgileri eksik veriyorsun ve hem de telefonun kapalı. Sen benden ne istiyorsun acaba?!" Gönder'e basmadan yazdıklarımın üzerinden bir defa daha geçtim. Kızmıştım çünkü ve haklıydım da (!). Tabi ki göndermedim. Sabahın o saatinde zihnim eşimle ilk flört ettiğimiz dönemlere gitti. Mesela, dedim kendime, acaba 16 yıl önce yine aynı durumu yaşasaydık ben yine aynı tepkiyi mi verirdim?! Elbette ki hayır. Tam aksine bu durumu ne olursa olsun çözmeye çalışır ve hatta ona ulaşamadığım için -Allah korusun- başına bir şey mi geldi diye hayıflanıp bir şekilde ondan haber almaya çalışırdım. Peki ne oluyor da flört döneminde yaptığımız o inanılmaz ve akıl sınırlarını bile zorlayan fedakarlıklar yaparken evlendikten sonra sanki karşımızdaki o sonsuz mutluluk planları yaptığımız kişi değilmiş gibi davranıyoruz.

    Belki sürekli tekrarlanan sözleri burada bir defa daha dile getireceğim. Fakat içselleştirilmesi gereken kavram ve sözler bunlar. Tartışırken karşımızda kim olduğunu bir kez daha düşünelim. Muhatabım kim? Eşim mi yoksa bana hizmetle mükellef (?) biri mi? Eşim benim rakibim mi (!) ebedi hayatı kurguladığım, ben gece iken gündüzüm olan veya tersi durumdaki ve beni tamamlayan insan mı? Hani flört ederken sürekli o konuşsa da ben dinlesem diyorduk ya! E ne oldu, bazen ağzından çıkan bir kelimeye bile tahammülümüz olmuyor. 

    Eşler arası tartışmaların ilerlediği süreçte bir kavramla daha karşılaşıyoruz; katlanmak. "Çocuklar olmasa 1 saat bile katlanmam ona" İyi de evlilik yoluna daha girmeden önce her şey çok iyi ve toz pembeydi. Ne değişti de bu hale gelindi? Elbette zaman içerisinde kişiler birbirini daha iyi tanıyor, gizliler açık hale geliyor vs. Ama kritik ahlaki değerler ortak olduğu sürece belki de üstesinden gelinemeyecek problem yoktur. Biraz düşünelim; eşimizle neyi paylaşamıyoruz, sürekli ve bitmek bilmeyen şekilde neyi tartışıyoruz, neyine katlanamıyoruz? Halbuki her iki kişi de ailesini geride bırakıp birbirini tercih etmemişler miydi? Bedeni ve ruhu dahil bütün varlığını bizimle birleştirmemiş miydi? Saçının teline zarar gelmesinden korkmuyor muyduk? Tam olarak bu hislerimizi kaybettiğimizden dolayı evliliklerde huzursuzluk baş gösteriyor sanırım. Severek mi evlendim; evet. Etik değerlerimiz ortak mı; evet. Her insan gibi eşimin de kusurları var mı; o da evet. Dahası bizim de kusurlarımız eşimizinki kadar değil mi şimdi? Yoksa eşlerden bir taraf üstün ırk da bizim mi haberimiz yok? Neden birbirimize hayatı zehir etmeye meylediyoruz? 

    Toparlayacak olursak; "canım benim ayağına taş değmesin"den "Allah belanı versin"e giden flörtten evlilik sürecinin kontrolünü eşimize sürekli olarak hüsn-ü zan besleyerek ve onun bizim için bizim de onun için en uygun eş olduğumuzu hatırlamaktan en önemlisi de bunu hissederek yapmaktan ve eşimize yansıtmaktan geçer. Aksi halde karşılıklı ve tamamen anlamsız olarak eşimizi kendimize itiraf etmeden rakip olarak görür hatta bazen özellikle onu rencide ederek içten anlık mutluluk yaşar ve hayatı karşılıklı ilişki yerine daha dünyada iken cehennem hayatına çevirmiş oluruz. Sonuçta o eşimiz, onunla paylaşamayacak ve onunla orta yolu bulamayacak hiçbir mevzumuz olmamalı. Eğer varsa zaten tam olarak bir olamamışız demektir. Boşverin, eşlerden kim haklı olursa olsun, onunla yarışta değiliz. Ev içerisinde kimin haklı olduğunun hiç önemi yok inanın. Eşimize karşı baskın olmamız hayatta bize zerre kadar fayda sağlamaz sağlamayacaktır da. Dışarı karşı mutlaka net bir duruş ve kişiliğimiz olmalı. Eşimize kimseye laf söyletmemeliyiz, sakın ha! Ama içimizde varsın o haklı olsun. Lakin buradaki çizgiye dikkat; bu bakış açısı eşlerin ikisinde olmalı. Yoksa bir taraf "eşim zaten ses çıkarmıyor" şeklinde düşünüp karşısındakinin tepesine binerse bunun doğal sonucu olarak karşı tarafın tepkisine maruz kalır. Karşılıklı sevgi, bu sevginin karşı tarafa aksettirilmesi işin temelini oluşturur tıpkı evlilik öncesi yaşadığımız ve içimize sığmayan heyecanı hissettiğimiz gibi. Hani karnımızda bir ılıklık hissederdik ya, işte ondan bahsediyorum. 

Yorumlar